24 Nis 2011

Pastel kumaş boyası..

Baharın gelmesiyle ben yine gerilerde kaldım.. Canım pek evde durmak istemiyor. Hep bir gezme havasındayım. Bugün bilgisayarın hiç açılmamış olmasına şaşırıyordum ki, haydi yatmadan bugün biraz yazayım dedim.


Resim kursuna gittiğimden bahsetmiştim daha önce. Pek sık uğramıyorum ama yine de yapılan işlere yetişmeye çalışıyorum.Resim ve yanında ne ararsanız her şeyin olduğu bir kurs bu.. Aslında kumaş boyama adı altında ve kumaşların boyanması gerekiyor.
 Ben tembeli, bundan da eksik kalmadım ama tembellik edip, pastel boya şeklinde kumaş boyası aldım.




Bu kuzu arkadaş, ilk denemem..  Pek güzel oldu diyemem..Pek özensiz boyadım..Ütüsü de bozulmuştu ben resimlerken ama en azından bir fikir edinin diye yayınladım yine de..

Boyanın kullanımı çok basit. Beyaz kağıda istediğiniz deseni çizip boyuyorsunuz. Arkasından beyaz kumaş üzerine tersinden ütülüyorsunuz. İçindeki talimatlara göre yeterli.. Ancak kızımın badisine yaptığım transfer ilk yıkamada çıktı.. O yüzden bu kuzuyu önden de ütüledim. (Ütülenmiş gibi görünmüyor biliyorum.. Başına bi işler geldi de... )Ancak henüz yıkamadım.

Yine de beyaz t shirtleri süslemek için gayet de kullanışlı ve eğlenceli bir yol..

Yakında yeni çalışmalarımla yine gelirim...


16 Nis 2011

mini tepsi

evdeki çirkinleri güzelleştirmeye devam ediyorum.
İçine sadece iki kahve fincanının sığacağı küçük tepsiyi nasıl bir romantik anımda aldığımı hatırlamıyorum. Gerçi o romantizmden şimdi eser kalmadı bende..Tepsiden de bu yüzden sıkılmış olabilirim. Eğlenceli bir şeyler yapmaya çalıştım. Dekupe...Yalnız vernik izi kaldı, pek memnun olmadım...

yine de güzel olmuş gibi mi?



Biraz blogları gezininci ne ince işçilikle, ne güzel malzemelerle boyayanları görünce kıskanmadım değil. Ama üç kuruşluk malzeme ve evdekilerle bu kadar oluyor.Bu kadar  da kalacak.. Çünkü çabuk sıkılıyorum böyle hobilerden.. Boya boya nereye kadar? Bitmeyen boyalar ziyan oluyor çünkü sağda solda atılı duruyorlar.. (malum; bol taşınan ev..)  hediye hediye nereye kadar? bir de kime!' etrafımdaki herkes bu işleri yapabiliyor zaten...


Anneme  de tepsi boyayamam ki.. kendi tepsisini kendi imal edecek marangozhanesi, boyayacak yağlı, guaj, akrilik boyası ve bilimum medyumları, üstelik vernikleyebileceği bir de yatı var !! pes diyorum..


15 Nis 2011

Okumaya üşenen resimler baksın...

Lodos var kaç gündür.. üzerimde bir ağırlık anlatamam.. tembelliğim had safhada ama yaratıcılık konusunda çok iç açıcı değilim.. Aklımdan geçenleri yapabilecek ikinci bir "ben"e ihtiyacım var. Ufak ufak yaptıklarım var..bari siz görün istedim. Belki ilham perimi de görür, evine kapıma geri yollarsınız? :)


Hani ben resim kursuna gidiyorum ya..Gidiyorum dediğim gidiyormuşum gibi yapıyorum. Kızımı alıyorum, bebek arabası, yürüteci, maması, kaşığı, suyu, oyuncağı, yedek kıyafeti, bezi, önlüğü.... bitmek bilmeyen bir sürü ıvır zıvırla beraber, elimde minik bir parça hobi malzemesiyle kursa gidiyorum. Sabah 7 de kalkıyorum ama kursa gidişim 10,30... Olsun.. Haftada 3 gün üşenmeyip evden çıkıyorum.. Hava alıyorum.Saçımı taramaya sebebim oluyor.. İki insan yüzü görüp kendimce birşeyler yapıyorum... Önce sehpamı paylaşmalıyım sizinle...

Evlenirken mobilyacı sağolsun hediye etmişti fiskosumu.. verniksiz boyasız bişiydi.. Kendisini sevmememe rağmen hediye diyip, "sevinsin gariban" kadrosundan  taşıdım bugüne kadar. Kursa giderken de bu hobiye bari para harcamayayım, dönüşüm diye bir şey var  dedim kendime ve ilk önce fiskosu attım ortalık yere..

Öncesi olmamasına rağmen, sonrası yine verniksiz haliyle karşınızda..
Verniklenince  "kim bu estetikçin şekerim" diye diğer fiskoslar doktorun adını soracaklar.. övünerek "ben" diyeceğim...

Ama hikayesi çok acıklı oldu... Önce balkonumda duran su bazlı TAVAN BOYASI ile beyaza boyandı.. Sonra zımparalandı, sonra tekra rboyandı, tekrar zımparalandı.. Fırça izi kalmayacak şekilde 0 no zımpara ile mermer gibi oldu..  Yani kursa gittiğim ilk haftalarda sadece beyaz tavan boyası ve zımpara ile gördüler beni arkadaşlar..
Sonra bir gün yeter bu renksiz hayat dedim ve tavan boyasının içine akrilik mor atıverdim... Mor değildi gönlümden geçen. Şeker pembe idi ama elde olmayan boyalar yüzünden, arkadaşların yeşili ile kırdım bacaklarını....
buradaki arkadaşları da davet edince bir şeye benzedi....
Bu arada inci efekti veren bir boya varmış.. üşenmedim onu aldım para verip, çiçeklerin üzerine sürdüm ama istediğim şey o  değilmiş.. Böyle şeffaf olacak sanıyordum ama meğer boyaya karıştırınce içe yarıyormuş.. Verniklenince geçer dedim... Veknik için biraz daha bekleyecek sanırım....(tembelim)
(alt katta vernik var, yalancı bir tembelim)



 
 












Ne çok yazmışım...
Anlatmayı unuttuğum varsa mesaj atın anlatayım..
öptüm heppinizi..


14 Nis 2011

Tavşan Kaç..

Basit bir tarif olan kısırdan  tavşan yaptım.. Çok eğlenceli geldi sizinle de paylaşmak istedim...

Yanına da ıslak kek.. güzel bir ikili olduğunu düşünüyorum.
Kısır için:
1 su bardağı bulgura 1 su bardağı kaynar su koyuyorum. O beklerken ben de taze soğan, maydonoz, aklıma gelen ve narsa hazırlıyorum. Salçayla karışan bulgura zeytinyağı ve yeşillik ekledik mi tamamdır..
Kısırın içine ne konur ne konmaz bilmiyorum çünkü salatalık, marul, mısır hatta kırmızı turp koyanları da gördüm. Hepsi de güzel görünüm ve tada sahipti...
takılın kafanıza göre.. tuzu unutmayın yeter...


9 Nis 2011

Bahar ve Dönüşüm yelek

Ah bu bahar yok mu.. İnsanı alır götürür.. Boşa dememiş Orhan Veli ;
Beni bu güzel havalar mahvetti..
Güzel bir akşamüstü gezimizde çektim bu fotografı.. Beni unutma çiçeği demişti annem adına... (aslında mavi fare kulağı imiş..az önce araştırdım öğrendim)



Kızımın alnında çıkan kırmızı minik  düğme kadar kabarıklık geçmeyince biraz takip ettim ve buldum! yüne alerjisi var!


havalar soğuk diye sıcacık yün bereyi takıp kafasına çıkıyorduk dışarı.. Ya da evde uykudan kalkınca hemen bir sıcacık anneannemin ördüğü güzel yeleklerden biri oluyordu sırtında.. Malesef hepsini kaldırmak zorunda kaldım.. Ve sabah kalktığında hemen giyeceği bir penye yelek icat ettim..
Geri dönücem.. Beni bekleyin...

8 Nis 2011

Obez eriğin anlat dedikleri

Bir "obez erik" girdi rüyama.. Anlat dedi..
 uzun uzun anlat..
 Anlat ki, denizindeki fırtınan dinsin, 
Anlat ki , dalgalardan gelen zerrecikler,gökkuşağına
renk katsın..
Anlat ki, rüyan gerçek olsun..

Uzun zamandır bir heykel olarak oturduğum o bankta yavaşça doğruldum.
Silkindim üstümdeki tozlardan..
Tatlı bir unutmuşlukla başladım yine yürümeye..
Hoşgeldim hayat..Aç kapıyı yine....